Depresyon genel bir keyifsizlikten, derin üzüntü ve iç acısı hissetmeye varan çökkünlük hissi ile birlikte neredeyse bütün etkinliklere karşı isteksizlik ya da zevk alamamama, düşünce, konuşma ve hareketlerde yavaşlama, genellikle uyku ve iştah değişikliğinin yanı sıra karamsarlık, suçluluk, değersizlik düşünceleri ile belirli bir sendrom olup sosyal ve mesleki işlevsellikte belirgin kayıp mevcuttur.
Depresyon genellikle demoralizasyon, melankoli ve yas ile karıştırılmaktadır. Alanında yetkin olmayan kişiler tarafından kişilere kolaylıkla depresyon tanısı konulabilmekte ya da kulaktan dolma ve internetten edinilen yanlış bilgiler sonucunda uygunsuz antidepresan kullanımı giderek artmaktadır. Depresyon özkıyım riski açısından oldukça önemli bir sendromdur. Bu nedenle de tedaviye erken dönemde ve doğru bir şekilde başlanması büyük önem taşımaktadır. Toplumdaki her 6 kişiden biri yaşamı boyunca depresyon geçirmesine karşın bu hastaların yalnızca % 40’ı depresyon nedeniyle tedavi görmektedir. İntihar riski ve yetiyitimi göz önüne alındığında tedavi oranlarının oldukça yetersiz olduğu dikkat çekmektedir.
Peki hastalar depresyonu nasıl ifade ederler?
- “Yorgunum”
- “Mutsuzum”
- “Gücüm kalmadı”
- “Sürekli ağlıyorum”
- “Evden çıkmak istemiyorum”
- “Uyuyamıyorum”
- “Artık hiçbir şeyden zevk almıyorum”
- “Bıktım bu hayattan”
- “Kendimi değersiz ve işe yaramaz hissediyorum”
- “Yaşamak istemiyorum”
- “Herşeyi unutuyorum”
- “İşimde eskisi kadar başarılı değilim”
- “Kimseyi görmek istemiyorum”
- “Depresyondayım”
Bu ve buna benzer birçok cümle size de ait olabilir. Çökkünlük belirtileri hepimizde zaman zaman görülebilir ancak çökkünlüğü sendrom olarak farklılaştıran belirtilerin bir arada olması, şiddeti ve süresidir. Bu ve benzeri yakınmalarınız varsa bir ruh sağlığı profesyoneline başvurmanız gerekmektedir.
Depresyona yatkınlık yaratan etkenler nelerdir?
Birinci derece aile bireylerinde depresyon varlığında hastalanma riski iki üç kat artmıştır. Olumsuz çocukluk yaşantıları, çocukluğun erken dönemlerinde ana- babadan uzun süreli ayrılıklar, zorlayıcı yaşam olayları,sevgi nesnesinin kaybı, ekonomik sorunlar, aile içi problemler, iş yaşamındaki çatışmalar, bedensel bir hastalık varlığı, bazı ilaçların kullanımı, hormonal değişiklikler depresyona yatkınlık oluşturmaktadır. Ayrıca depresyonda en sık tanımlanan kişilik özellikleri aşırı sorumluluk alma, bağımlılık, narsisizim, titizlik,güvensizlik, kolay suçlanma eğilimidir.
Depresyon Tedavisi
Depresyon tedavisinde asıl amaç belirtilerin tamamen ortadan kaldırılmasıdır. Belirtilerin tam olarak düzelmediği durumlarda hastalığın tekrarlama ve kronikleşme olasılığı artmaktadır.
Depresyon tedavisi günümüzde büyük ölçüde antidepresan kullanımı ile yapılmaktadır. Ancak psikoterapilerin yeri oldukça büyük ve çoğu hastada zorunludur. Hastalık orta ya da ağır şiddette ise ilaç sağaltımı öncelikli olmakla birlikte belirtiler geriledikçe depresyonu süreğenleştirecek yada tekrarlamasına neden olabilecek kişilik özellikleri, kişiler arası ilişkiler, çevresel faktörler psikoterapötik yöntemlerle ele alınmalıdır. Hafif düzeydeki depresyonda ilaç tedavisi öncelikli seçenek değildir. Uygun psikoterapi yöntemleri ile tedavi sağlanabilmekte ve hastanın yaşam kalitesi artmaktadır. Ancak hastanın düzenli ve sık aralıklarla görülmesi gerekmektedir.
Çökkünlükler tekrarlayabilen hastalıklardır ve çökkünlük sayısı arttıkça hastalığın yineleme olasılığı artmaktadır. Bu nedenle belirtilerin alevlenmesini ve hastalığın tekrarlamasını önlemek için psikoterapötik müdaheleler tedavinin olmazsa olmazıdır.