Travma sadece acıtır mı? Bizleri büyüten bir yanı da var mıdır?
Acı işledi iliklerimize… Biliyorum hiçbir söz ne evladını kaybeden bir annenin acısını dindirmeye yetecek ne de saatlerce ızdırap içinde kıvranan bir çocuğun yaşadıklarını unutturacak. Biliyorum ki acı büyük, acı sonsuz, acı evrensel…
Bir şey oldu saatler sonra…Küçük bir bebek tanımadığı bir parmağa sımsıkı tutunarak ikinci kez doğdu. Derken bir diğeri … İşte tam o anda o minik eller umut oldu; bana, sana, bize…Nasıl ki ateş sadece düştüğü yeri değil insan kalan herkesi yakıp kavurduysa umut da sarıverdi dört bir yanımızı çepeçevre…
Karmakarışık olduk yine de… gözyaşlarımız sevince, mutluluğa, umuda bulanırken diğer yanımızda acı öylece kalakaldı. Bitsin istiyoruz hepimiz, yaralarımız sarılsın, bu keder hali son bulsun, bebeklerimiz gibi doğuversin güneş üstümüze. Olacak elbet , inanırsak olacak, insan kalırsak olacak…
Peki bu süreçte neler yaşanacak?
Çok duyar olduğumuz travma ne demek, öncelikle onu anlamaya çalışalım. Gerçek bir ölüm veya ölüm tehdidi, ciddi yaralanma veya cinsel şiddete maruz kalma, başkalarının başına gelen olaylara tanıklık etme; bir yakının doğal afetler, kaba güç ya da kaza sonucu ölüm tehdidi ile karşılaşması ya da ölmesi , örseleyici olayın sevimsiz ayrıntıları ile yineleyici biçimde ya da aşırı bir düzeyde karşı karşıya kalma travma olarak değerlendirilmektedir. Travmanın önemli bir özelliği, kişinin o ana kadar kullandığı baş etme biçimleriyle üstesinden gelemediği bir durum olmasıdır. Kişinin karşılaştığı stres verici bir olay ile onunla psikolojik açıdan baş edebilme kapasitesi arasında yaşamsal bir dengesizlik ortaya çıktığında ise ruhsal travmadan söz etmek mümkündür. Ruhsal travmalardan etkilenen pek çok kişide erken dönemde umutsuzluk, şaşkınlık, yoğun korku,suçluluk, çaresizlik ve dehşet duygusu, dissosiyatif semptomlar, kaçınma, ağlama, sinirlilik, içe kapanma kendisinin ya da sevdiklerinin güvende olmadığını hissetme, olayı yeniden yaşama, uykusuzluk, yeme alışkanlıklarında değişiklik ya da yaşamın amacını yitirmesi gibi belirtiler görülebilir. Bu belirtiler bir yaşam krizine verilen olağan tepkiler olarak değerlendirilir ve çoğu bir ay içerisinde azalarak kaybolur. Ancak erken dönemde belirtilerin şiddetli olması, beden sağlığını tehdit etmesi (günlerce süren uykusuzluk, beslenme sorunları vs) , intihar düşüncelerinin olması, eşlik eden psikiyatrik hastalık ve yaşanmış eski travmaların varlığı ve belirgin işlevsellik kaybının olması halinde vakit kaybetmeden ruh sağlığı profesyonellerine başvurmak gerekir. Belirtilerin uzun süre devam etmesi halinde ise travma sonrası stres bozukluğu ve diğer ruhsal bozuklukların ortaya çıkması olasıdır.
Travma sadece bunlardan mı ibaret?
Yüzyıllar boyunca yaşanagelen sayısız travmanın üstesinden insanoğlu nasıl geldi, yaşanan onca acıya rağmen hayat nasıl devam etti?
Sağlıklı yaşanan her yas sürecinin ardından insan kendini nasıl büyüterek yaşamaya devam ediyorsa travmanın da bizleri büyüten, farklılaştıran, olgunlaştıran bir yanının olduğu kesin. “Beni öldürmeyen şey güçlendirir. ” derken Nietzsche haklıydı!
Şimdi ise travma sonrası büyüme kavramını gelin birlikte inceleyelim:
Travma sonrası büyüme büyük bir yaşam krizi ile mücadelenin ardından bireyin kendine bakışında, kişiler arası ilişkilerinde, hayat felsefesinde değişiklik anlamına gelir. Travmatik olaydan veya yaşantıdan önceki duruma dönmeyi ya da daha kötü olmayı değil, yaşamın belirli alanlarında daha iyi işlevsellik göstermeyi ve kişinin kendini gerçekleştirmesine doğru adımlar atmasını ifade eder. Sadece stresin burada belirtilen bu olumlu değişimi sağlamayacağı, bunun için yaşanılan olayın kişinin temel inançlarını ve baş etme becerilerini derinden sarsması gerektiği düşünülmektedir. Yaşama dair varsayımların yıkılması bir depremin binalara yaptığı etkiye benzemektedir.
Dışadönüklük, deneyimlere açık olma, uyumluluk ve vicdan sahibi olmanın/dürüstlüğün, iyimserliğin büyümeyle olumlu yönde ilişkili olduğu ileri sürülmektedir. Travma sonrası büyümenin meydana geldiği durumlarda, travmatik deneyimin bir milat gibi kişinin yaşamını ikiye böldüğünü söylemek mümkündür.
Travma sonrası büyümede hangi değişimler gerçekleşir?
Yaşamın Daha Fazla Takdiri ve Değişen Öncelikler Algısı: Yaşanan travma sonrasında kişi çaresizlik, savunmasızlık ve kırılganlık yaşar . Neticede hayatı kontol edemeyeceğini, olayları tahmin edemeyeceğini anlar. Böylece yaşamın geçiciliğini ve belki de belli olaylar karşısında acizliğini fark eden kişi; hayata yüklediği anlamı, olaylara verdiği önemi gözden geçirmeye başlar. Daha önce önemsiz veya değersiz bulduğu küçük şeylere daha fazla dikkat eder. Öncelikler değişir. Yıkıcı hırslar kaybolur. En nihayetinde kişi değiştiremeyeciği şeyleri kabul eder, var olan anda kalarak hayatına anlam katmak için yeni bir yolculuğa başlar.
Daha sıcak ve yakın ilişkilerin kurulması: Büyük bir yaşam krizinin ardından kişi yaşanılanı anlamlandırmakta zorlanır .Yeni baş etme becerileri geliştirmek ve kaybın getirdiği olumsuz duygularla başetmek de oldukça güçtür. Böyle bir dönemde kişinin bir ötekinin varlığına ihtiyaç duyması kaçınılmazdır. Kişi olumsuz deneyimlerini diğerleriyle paylaştıkça ve ihtiyacı onlar tarafından karşılandıkça diğerleriyle daha yüksek bir duygusal bağ kurmaya başlar. Sonuçta kişilerarası ilişkilerde hissettiği yakınlık ve samimiyet duygusu ile diğerlerinden gelen yardımı kabul etmeye, var olan sosyal ağlardan daha iyi yararlanmaya ya da yeni ilişkilere yatırım yapmaya başlar. Bu süreçte bazı ilişkilere yeniden olumlu anlamlar yüklenirken kişi kendisine değer katmadığını düşündüğü kişiler ile yollarını ayırabilir.
Kişisel gücün farkına varılması: Bir şey olmuştur ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Kişi bireysel gücünü algılayarak gelecekteki güçlükler ve zorluklarla başa çıkmak ve hatta değiştirilmesi gereken durumları değiştirmek için daha fazla yeteneğini keşfeder. Sonuçta kişi önceki kendisiyle olaydan sonraki kendisini karşılaştırıldığında artık daha fazla beceri ve güce sahip bir kişi olduğunu açıkça ayırt eder.
Ruhsal gelişim:Birçok inanç sisteminde acı çekmenin insanı değiştirdiğine, olgunlaştırdığına dair düşünceler mevcuttur. Benzer şekilde bazı düşünürlerin fikirlerinden yola çıkılarak travmatik yaşantılar yaşamın anlamının sorgulandığı bir deneyim olarak kabul edilmektedir. Çünkü aydınlanma ve bilgeleşme yolunda acı kişiyi daha yukarıya çıkaracak bir basamak görevi görür.
Yeni olasılıklar: Travma ile tüm kapılar bir anda kişinin yüzüne kapanabilir. Ancak kapanan her kapı hayata açılan yeni kapıların habercisidir. Neticede yeni bir yaşam yolculuğuna çıkan kişi travmadan önce var olmayan yeni olasılıkları ve fırsatları görebilir.
Peki “ Yaşanan her şey değerlidir.” diye sessizce haykıran Kintsugi felsefesi nedir?
15. yy.da Japon Komutan Ashikaga Yoshimasa’nın çok sevdiği Çin yapımı fincanın kırılması ile başlar her şey . Komutan fincanını onarılmak üzere Çin’e gönderir ancak fincan öyle kötü onarılmıştır ki komutan görünümünden hiç memnun kalmaz. Bunun üzerine, Japon zanaatkarları göreve çağrılır. Japon zanaatkarlar altın kullanarak fincanı estetik bir şekilde onarırlar. Artık eskisinden daha güzel ve daha kıymetlidir. Kintsugi kırılmanın izlerini gizlemez. Aksine vurgular.
Zira yaşam kusurları ile değerlidir.