Ruh sağlığı yerinde olmayan kişinin ise, günlük yaşamını ve kişiler arası ilişkilerini bozacak nitelikte, sürekli ya da tekrarlayıcı şekilde duygu, düşünce ve davranışlarında tutarsızlıklar, aşırılıklar ve uygunsuzluklar vardır. Bu durumdaki bir kişi psikoterapistine başvurduğunda yalnızca sorunlarını değil, çocukluğunu, korkularını, kaygılarını, geçmişini ve yılların ürünü olan kişiliğinin parçalarını da terapi odasına getirir. Çoğu duygu ve davranışların ne anlama geldiğini herkes bilir ama bunlar herkes tarafından farklı yaşanır. Sorunların çözümü nedenlerinde gizlidir, dolayısıyla sorunların çözümünde herkes için geçerli tek bir yol ya da yaklaşım yoktur. Bu nedenle psikoterapist, kişinin yaşadıklarını tamamen onun bakış açısından anlamaya çalışmalı, sorunu net bir şekilde tanımlamalı ve farkındalık yaratmalıdır.
Psikoterapi için başvuran kişinin zihninde, “Nasıl bir psikoterapist ile karşılaşacağım?, “Beni anlayabilecek mi?”, ” Güven duyabilecek miyim?”, “Ne anlatacağım, nereden ve nasıl başlayacağım?”, “Anlattıklarım gizli kalacak mı?”, “İlk görüşmede sorunların çözümüne geçebilecek miyiz?”, “Devam edip etmemeye nasıl karar vereceğim? “gibi sorular vardır. İlk görüşmenin sonunda psikoterapist ve hasta arasındaki etkileşim bu soruların yanıtını oluşturur.
Kişi ruhsal sorunlar yaşadığında ve kendini mutlu hissetmediğinde, bu durumdan kendi başına kurtulma çabası da sonuç vermediğinde, o kişi için psikoterapi gerekip gerekmediğinin anlaşılması için kişinin kendine soracağı sorular şunlardır: