Hoş geldin bebek, iyilik getirdin tüm ihtişamınla! İhtişam demişken sana bir sır vereyim mi? Kendin sandığın o dünya var ya sen o değilsin, o da sen değil. Ne yazık ki şu anki tüm güçlülüğün ile daha sen doğmadan yazılan yaşam öykünü yaşamak üzere çelişkilerin kucağına düşüverdin. Doğdun adın kondu, hatta belki de çoktan konulmuştu bile.
Artık hazırsın! Bebek loading! Gelsin psikojenik DNA’lar, gelsin nesiller arası aktarımlar! “Hani ben iyilik getirmiştim nereden çıktı şimdi bunca kötülük?” dediğini duyar gibiyim. Senin dünyaya gözlerini açmanla var olmuş olabilir mi kötülük dedikleri o canını acıtan şey? Hiç sanmam…
İnsanın cennetten kovulmasında pek çok soru, pek çok cevap gizlidir. Yasak meyveyi yemek kötülük müydü, yoksa günah mı, yasak olan her şey kötü, izin verilen her şey iyi miydi? Yasakta gizli bir gizem, gizemde bilinmez bir haz mı vardı? Arzu edilene ulaşmak mıydı kötülüğün sebebi? Evrende iyilik-kötülük gibi ödül-ceza, güzel-çirkin, haz-acı ve daha pek çok şeyi zıddı ile bir arada görmek mümkün. İyiliği tatmayan bir insan kötülüğü terk edebilir mi, kötülüğü yaşamayan iyinin kıymetini bilebilir mi? Peki ya acı ve haz? İki düşman mı yoksa geçimsiz iki kardeş mi? Sokrates; “Hoş iyi ise, hiç kimse yoktur ki, yaptığı işten daha iyilerinin bulunduğunu bilsin veya buna inansın, bunları yapmak da elinde olsun ama gene yapmasın, kendi yaptığıyla kalsın. İşte bir insanın kendini hazza kaptırması cahillikten, kaptırmaması da bilgelikten gelir” diyor. Diğer yandan acının endorfin üzerinden hazzı artırdığı biliniyor. İran’ın kadim dini “Zerdüştilik”de de evrendeki her şey hem birbirini tamamlar hem de birbiriyle sürekli çatışma halindedir. Söylenceye göre, zamanın Tanrısı Zurvan, gökyüzünü, dünyayı ve içindekileri yaratması için bir oğlu olsun ister. İsteğinin gerçekleşmesi için 1000 yıl ibadet eder.
Geçen sürenin ardından ettiği ibadet neticesinde isteğinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine dair kuşku duyar. Kuşkusundan Ehriman, ibadetlerinin netice vermesi ile de Hürmüz ortaya çıkar. Zerdüştilik’de, iyiliği Hürmüz’ün, kötülüğü ise Ehriman’nın temsil ettiğine inanılır. Yeryüzündeki kötülüklerden Hürmüz sorumlu değilken, kötülükler onun hem ikizi hem de en büyük düşmanı olan Ehriman’a aittir. Bu inanç iyiyi kötüden korumanın bir yolu olmakla beraber, kötülüğün iyiliğin içindeki kuşkudan doğduğunun da bir ifadesi olabilir. Diğer yandan hem semavi dinlerin hem de teizmin Tanrısı her şeye gücü yeten ve mutlak suretle iyi bir Tanrıdır. O halde “neden dünyada kötülük vardır” düşüncesi geçmişten günümüze dek insanların zihnini bir şekilde meşgul etmiştir.
Helenistik felsefenin en önemli filozoflarından biri olan Epikür “Tanrı kötülüğü önlemek istiyor da, gücü mü yetmiyor? O halde, güçsüzdür. Yoksa gücü yetiyor da kötülüğü önlemek mi istemiyor? O halde, iyi niyetli değildir. Hem güçlü hem de iyi ise, bu kadar kötülük nereden geliyor?” diyerek bu durumu mantıksal olarak formüle etmiştir. Bu sorulara cevap bulma çabasına ise “teodise” denilmektedir. Teodise kötülüklerle ilgili çözüm girişimlerinin tümü şeklinde ifade edilebilir. Felsefe tarihinde ise teodise düşüncesinin temellerinin atıldığını görüyoruz. Platon’a göre; “Kavgalar, geçimsizlikler, ruhun çektiği acılar hep tenden gelir.” Teodise kavramı Leibniz’e atfedilmektedir. Leibniz’e göre Tanrı bu dünyayı insanların iradesini kullanarak ahlaken gelişebilmesi için yaratmış ve daha büyük iyilikler uğruna kötülüğe göz yummuştur.
Tanrı’nın Âdem’in yasak meyveyi yemesine engel olmama nedeni ise irade özgürlüğüne sahip kişilerin yaratılması olarak görülür. Schopenhauer ise Leibniz’in iyimser görüşlerine karşı çıkar. Schopenhauer; “Mutluluk diye bir şey yoktur, yerine getirilmemiş istek acıya, yerine getirildiğinde de bıkkınlığa yol açar. Dolayısıyla hayat, ıstırapla can sıkıntısı arasında bir danstır. Hayat özü itibariyle bir dertler ve kötülükler yumağıdır”der. Schopenhauer kötülük probleminin asla tam olarak ortadan kaldırılamayacağını, ancak yaşama isteğinin yönlendirmesiyle ona tahammül edileceğini ve bu tahammülün ise sanat, ahlak ve sevgi yoluyla olacağını söyler.
Görüldüğü gibi iyilik ve kötülük kavramları insanlık tarihi kadar eski. Günümüzün vebası ise herkesin kendini iyi, etik ve ahlaklı bulması. Platon; “Bütün kötülüklerin en büyüğü birçok insanın ruhunda yaradılıştan vardır: herkes bu kötülüğü hoş görüp ondan bir kaçış yolu aramaz; her insan kendini sever, böyle olması da gerekli ve doğrudur” der. Kendimizi sevmemizin gerekli ve doğru olduğu bir kenara, içimizdeki kötülüğü reddettiğimiz ya da bir ötekine (şeytan, nefs, kader, id, vb.) atfettiğimiz müddetçe kötülük dehlizlerinde kahrolacağımız kesindir.